25 Ekim 2015 Pazar

Deming, Üretim ve Kalite

Rafael Aguayo'nun kitabını okuyorum: Dr. Deming: Japonlara Kaliteyi Öğreten Amerikalı - Japon Mucizesinin Mimarı...

Japonların II. Dünya Savaşı sonrasında özellikle otomotiv sanayinde ve teknoloji geliştirmede büyük başarı kazanmasında şüphesiz W. Edwards Deming'in büyük rolü vardır. Adını Yalın üretim kaynaklarında devamlı duyduğumuz Dr. Deming hakkındaki bu kitap onu, üretim ve kalite felsefesini gözler önüne seriyor. 

Yoz Amerikan üretim sistemlerine karşı daha insani ve ekip çalışmasını teşvik eden üretim ve kalite anlayışı Japonlara özgü ahlak ve çalışma disiplini ile birleşince büyük bir etki yaratmıştır.


15 Ağustos 2015 Cumartesi

Tarihi Filmler

Zaman zaman tarihi filmler izleme ihtiyacı duyuyorum, üniversite yıllarında izlediğim filmleri baştan yine izliyorumç

benhur
sparacus
10 emir

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Therion - In The Desert of Set




Yıl 1999. Liseye yeni başladığımız yıl... O yıl deprem oldu, ev ahalisi olarak barakalarda kaldığımız, okulda çadırlarda ders gördüğümüz yıl... Allah bir daha göstermesin, zor zamanlar...

Depremin bünyemizi sarstığı o yıl bir de metal müzik etkiledi bizi... Metale hatta rock müziğe (Anadolu Rock hariç) o zamana kadar burun kıvıran biz bir CD sayesinde koyu metalci olmuştuk. Şu an CD elimde değil, kim bilir nerdedir bilmiyorum ama bulsam çerçeveletip duvara asarım, o denli önemlidir gözümde... O yıllarda MP3 dediğimiz  dijital müzik kayıt türü yeni yeni popülerleşiyordu ve internette mp3 bulmak da hiç kolay değildi. Bulduğumuz mp3ler de öyle albüm albüüm değil, tek tek indirilebiliyordu. Bir MP3'ün 1-2 günde flashget yardımı ile indiği zamanlar... Yaşlandık mı ne... 145-146 ile çeviri sesli internet bağlantıları... Devamlı kopar, adamı sinir hastası eder... Şimdi 16 yıl geçmiş olduğu için hayal gibi geliyor, çok uzak yıllar...

O Cd... Evet o cd ne sidiydi be... Metal camiasını o Cd ile tanıdık... Metallica, Iron Maiden, Judas Priest, Manowar, Annihilator, Slayer, Megadeth, Helloween, Malmsteen, Joe Satriani, Amorphis, In Flames, Moonspell, Marilyn Manson, Rotting Christ... Türk grup olarak da sanırım bir tek Pentagram vardı... Klasör klasör ayırmışlardı türleri... Thrash Metal, Doom Metal, Death Metal, Black Metal, Heavy Metal falan diye... Hatta Savatage... Vurulmuştum onlara... Ve bir de Therion... Hele bir de bir parçaları vardı ki... In The Desert of Set... Şimdiye kadar metal camiasında Savatage grubunun Chance ile en fazla dinlediğim şarkıdır bu parça... Şimdi onu dinleyeceğiz. Bakın 16 yıl olmuş hala dinlerim, hatta telefonumda eşim aradığında çalan zil sesi durumunda... Çok ilginç bir girişi vardır, rock müzikte de giriş çok önemlidir... Kafa sallardık bunla, saçımız falan da uzun değildi, arkadaşın bir yeğeni vardı 3-4 yaşında onu da resmen metalci yapmıştık, kafa sallıyordu bizle...Şimdi dinliyor mu metal bilmiyorum...

Bir şey daha söylemek istiyorum, müzikten özellikle metal müzikten o zamanlar öyle keyif alıyordum ki o tadı şu an alamıyorum, hatta bir yandan da korka korka dinliyorduk belki ondan olsa gerek, Allah korusun MAAZALLAH Satanist Matanist olmayız İNŞAALLAH diyerek...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Babe Ruth - The Mexican

Çok geç tanıdığım bir grup var; Babe Ruth... Bu grubun First Base (1972) albümünde The Mexican isimli bir parçası var ki süper bir melodiye sahip. Hemen kendisine çekiyor dinleyeni şarkı...


21 Haziran 2015 Pazar

Pink Floyd Albümünde Türkçe Şarkı İsmi - ANISINA


Pink Floyd'un son albümü The Endless River (10 Kasım 2014)'te bir parçanın adı ANISINA ismini taşıyor. Bildiğimiz "anısına"ymış bu... Biz Türkiyeli Pink Floyd severlere bir armağan olsa gerek. Klarnet ve Türk müziğine yakın melodi bu parçayı albümün en güzel parçası yapmış...

10 Kasım'da yayınlanması  Atatürk anısına olabilir mi diye bir düşünce sokuyor aklımıza ama yok yok, kimin anısına, tabi ki klavyeci Rick Wright anısına... Grup albümün Rick Wright anısına yapıldığını yaptıkları açıklamalarla belirtmişlerdi.

Albüm bir pinkfloydsever olarak benim çok hoşuma gitmedi açıkcası, şarkılarda kullanılan melodiler, ritimler vs. hep eski floyd albümlerine götürdü beni. Vay bu parça da süpermiş diyebileceğim bir şarkı olması ne yazık ki... Belki de biraz fazla ambient türde olmasındandır.


10 Ocak 2015 Cumartesi

Gandi

En iyi film de dahil 8 dalda Oscar ödülü alan 1982 yapımı Gandhi filmini izledik bu akşam. Yönetmenliğini Richard Attenborough'in yaptığı filmin başrolünde Ben Kingsley var. 

Bu tarz filmleri seviyorum; hem biyografi olduğu, hem de dünya için çok önemli olduğunu düşündüğüm birisi adına çekildiği için.

Biyografik olarak çok başarılı denilebilecek bu film 3 saat sürse de su gibi akıp geçiyor.

Gandi'nin Güney Afrika'da başlattığı Pasif Direniş hareketinden Hindistan'a dönmesi, Hindistan'ın bağımsızlık hareketinde her şeyi göze alarak yaptığı liderliği, İngilizlerin çekilmesiyle Hindu ve Müslümanların birbirine düşmeleri ve Hindistan ile Pakistan'ın aynı günde kuruluşu hepsi filmde çok güzel bir şekilde işlenmiş.

Ben Kingsley'in, Gandi'ye son derece benzemiş olmasına rağmen aklımıza yine de bazı karelerde Kemal Kılıçdaroğlu geliyor.

Gandi'nin hayatında iki önemli kavramla karşılaşıyoruz: Satyagraha ve Aşram...

Satyagraha İngiliz işgaline karşı Hint bağımsızlık hareketinin felsefesi olmuş şiddetsiz direnişin adıdır. Filmin başında Gandi, Hz. İsa'nın "düşman sağ yanağına vurursa ona sol yanağını göster" sözünü hatırlatarak bu düşünce çerçevesinde hayata karşı tavrını göstermektedir.

Gandi'nin felsefesinde Henry David Thoreau ve Lev Tolstoy'un sivil itaatsizliği  ve şiddeti dışlayan direniş görüşlerinin büyük rolü vardır. Bu iki düşünürü anarşizm fikriyatı içine katanlar da olmaktadır. Gandi ile Tolstoy'un mektuplaştıkları da bilinmektedir. Nitekim Tolstoy "en güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır" sözü Gandi'nin yaşamında uygulamasını görmüştür.

Gandi ve Tagore